3 Nisan 2013 Çarşamba

YÜZÜNÜ KAYBEDEN ŞEHİR'DEN BİR BÖLÜM


NEFES

Güzelin günü;

Geç kaldığını düşünerek evden çıktı. Hızlı adımlarla ilerleyip dolmuşa bindi, parayı uzattı.  E-5 üzerinde küçük yalıda indi. Nereye gideceğini bilemeden yürüdü, ödenmesi gereken faturalar, cüzdan, bir de cep telefonu vardı yanında.  Ama Pembe çiçekli pijamanın üzerine giyilmişti mont. Birde neden burada, bir bilse? Buraya gelene kadar kimseye bir şey sormamış. Ne yapacağını bilemeden durakta oturuyordu.

Benim günlerim;

Telefonla beni aradı. Yanına gittim. Hatırlamıyordu neyi düşünerek yola çıktığını. Onunla biraz oturdum. Çok utanmıştı pijamalarından. Üzerine giyecek bir şeyler aldık, sakin bir yerlere gidip sohbet ettik.  Saçlarını taradı, yüzünü yıkadı, kalp çarpıntısı normale döndü, anladım sakinleşmişti artık, kimseye zararı olmayan bir deliydi.  Gözlerine baktım, ellerini tuttum pencere camına çarpıp düşen kuşlar gibi, her vuruşta kendini görmüş, kendini görmekten yorulup düşmüş cam kenarlarına dışarda güzel şeyler mi vardı yoksa içerde olmanın verdiği darlık mı? Sanki derin bir nefes alıp huzura erecek, bu son olacak.
Huzurlu son arayışı delirtiyormuş demek ki insanı. Taksiye binip evine gittik. Annesini aradım. Beni tanımasa da minnettardı. Yatağına uzandı. Bembeyaz bir çarşafın üzerine dökülmüş yeşil elmalar gibi ağır ve parlaktı.  Hiç konuşmadan yanına oturdum. Bir süre sonra annesiyle vedalaştım.  Bir çay içseydin evladım dedi. Kısaca olanları anlattım, işi gücü bırakıp buralara kadar geldiğimi, artık dönmem gerektiğini söyledim.
Evin önünde küçük bir köpek masum gözlerle bana baktı. Biraz ilgilensem oyun isteyecek biliyorum. Maalesef verecek şefkat kalmadı ki bende. Bütün duygularımı kendi ile birlikte sürükleyip el koymuştu güzel şimdi de evinde uyuyordu. Bir beden elma kaç kilo yapardı. Sadece bir beden.
Akşam eve gittiğimde annem şefkatimi tazeledi. Onlar dizilere bakarken odama geçtim. Okumak istediklerim öylece dursun bu gün kendimi veremem o kadar cömert değilim.
Türlü rüyalar gördüm gecesinde…
Güzel ve annesi camdan bakarken Haydarpaşa’nın yandığını görmüş, etraftaki binalar yıkılıyordu. Biri savaş açmış İstanbul’a. Sonra ateş topu evlere doğru geliyor, evler yanıyor. Sonra güzel ateş topunu gördü annesinin elinden tutup evin kuytu yerlerine koştu. Camlar kırılmış güzel biraz daha korkmuştu.
Uyanıp bir su içtim. Delilikte bulaşıcıymış. Bu gün uyumak lazım, nasıl bir zehir beynimde dolanan içerden hala televizyonun sesi geliyor.
Ertesi gece rüyamda yine güzel vardı.
Güzel telaş içerisinde kendini kurtarmaya çalışıyordu. Ateşi çıkmış annesi kardeşi ve bir arkadaşı onun yanındaydı. Ateşi düşsün diye buz koydular güzelin sırtına.  Yardıma muhtaçtı o.  Sonra banyoya gitti, giysileriyle birlikte suya girdi. Yine herkes oradaydı. Ne yapsın ki güzel oturma odası gibi kalabalıktı orası yine utanmış ve soyunamamıştı. Telaşla sudan çıktı, bu seferde ıslak giysilerinden utanmıştı. Mutfağa gitti. Bir şeyler arıyordu.  Onu iyi edecek bir şey.
Salona gitti. Yine kalabalık, hala ateşi var. Tekrar suyun altına girip çıktı, dışarı çıkmak istiyordu, tertemiz soluk alıp iyileşmek.
Pencereden baktı, dünden kalan savaş alanı, yıkıntılar vardı orada, hazır beton arabasının gövdesi dönüyor, çukurları kazıp dolduruyorlar, makinalar vinçler gördü üzerinde adamlar yükseliyordu. Kapattı pencereyi, yormuştu onu bütün bu gördükleri. Yatağına yatırdılar, soluk alış verişleri sakinleşti. Sonra kendini gördü, bütün bu dinginlik halinde güzelin yanı başında, ellerini tutmuş yerde dizlerinin üzerinde oturuyordum.  Başımı karnına yasladım. Hala ıslaktı güzel, dışarının tozu toprağı ona bulaşmamış.
Ertesi gün işe gittiğimde güzeli aramaya karar verdim.  Cesaret edemiyorum bir türlü hissettiklerimi ortaya dökemiyorum ki. Düşündükçe kendinden utandım.
Bir sürü adam vardı çirkin ve kendini önemli gören “ Bu kız bana tav” diyorlar. Şöyle çarptım, böyle dedim diye anlatıp duruyorlardı.  Hepsinin içinde kadınlar vardı, onlarınkiler azgın, kaprisli ya da kavgacıydı. Sonra kadınlarla çirkin çirkin adamlar kadınlarla bir şeyler olurlar, cesaretlerini toplayıp herkesin içinde yuva kurarlardı.
Aramaya korkuyorum  güzeli. Ben bu halde hem de en güvendiği benken yapamıyorum. Sabah sabah günü zehir etim kendime.  Birazcık çalışsam unuturum bütün bunları.
Akşamüzeri güzelin kardeşi aradı. Çok teşekkür etti onunla ilgilendiğim için. Güzeli doktora götürmüşler, doktor ilaç vermiş, sakin bir yere götürmelerini ve fazla yalnız bırakmamaları gerektiğini söylemiş. Bu hafta sonu da yazlığa gidip 1 hafta orda kalma planları varmış, o da gelmek ister miymiş? Sadece gelirim diyebildim.
İzin alabilir miyim patrondan. Ayrıca bir deli ile ne kadar baş edebilirim. Bütün bunların kaygısını yaşamak istemiyorum aslında.  
Güzelin kardeşi tekrar aradı. Saat kaçta yola çıkacaklarını söyledi. Eve gidip eşyalarımı hazırladım.
Yolculuk boyunca yan gözlerle güzele baktım. Bunca yıl yaşadıktan sonra iflas etmiş sadece canı kalmış geriye. Boynundan geçen kanı düşündüm. Göğsüme yaslayıp uyutmak istedim. Neden bu kadar gergin bilmiyorum. Kolları yüzü bir türlü gevşemiyor. Hızlı hızlı soluk alışı, kalp çarpıntısı, korku dolu bakışları. Birazdan geçecek bunlar dedim, hadi biraz sabret yeşil elmam, uyu benim göğsümde.
Yolculuk bitti, eşyalar yerleştirildi. Biraz dinlendikten sonra yemek yiyip dolaşmaya çıktık. Güzelin kardeşi arkadaşlarını görmüş, güzeli de bana emanet etti.  Erguvanlar açmış, mis gibi bir hava, güneş parladıkça mutlu oldum. Güzel benim yanımda uslu bir çocuk gibi dolaşıyor sonra ellerini tuttum. Dolaştığımız sokaklar onun parmaklarıydı. Bir kapı önünde durdum saçlarını sevip yüzüne baktım. Korkuları dağılmış, yavru köpeğim benim.  Biraz sevsem neşelenecek, açtığı yaraları bilmeden benimle oynayacak.
Güzelin kardeşi yanımıza geldi. Hiç bir şey fark ettirmeden yürüdük. Rüzgar hepimizin yüzünü yaladı.   Rüzgara inanmak isterdim. Biliyorum derin soluk alışlar, huzurlu sonlar, böyle bir sonumuz yok.

Fidan Üredi- Mart 2013

Hiç yorum yok: