28 Ekim 2011 Cuma


Sen üzülünce eridi buzullar
Harikalar diyarında
Suyun yüzünde dünyanın izleri
Kendini gördün ne güzelmiş dedin
Anaç bir göl kucakladı seni
Suların içinde değildi ki
Güneş ağaçlar ve kuşlar
Sıyrılıp bütün güzelliğinden
Arsız oğlan çocuğu
Haince bir gülüş bıraktı
Işıkla değişen fotoğrafa

Kendi yarattığına inanmıştı kadın
Bu bir yanılsama diyesim geldi
Suda çıkmıyor sesim
SARI KIZ

Dünyayı boynuzlamış sarı kız
Taşır ha taşır
Yaylada bayırda koşar ha koşar
Sanırlar ki insanlar
Taşıyor inekler
Bir dünyanın yükünü
Memleket derdini
Enflasyonda selde depremde
Kızılır ki ineğe hem de nasıl

Nur topu çocuk büyümüşte
Göç etmiş açlık derdinden Şehre
Sonra tutturmuş dünyayı
İngiliz anahtarının arasına

Alırken eksik yevmiyesini
Küfür eksik olmaz
Patron dünyayı çevirmede

Dili olsa da konuşsa sarı kız
Kızalım mı Galile ye
Yoksa koyalım mı seni feleğin yerine
Kıralım mı boynuzunu

26 Ekim 2011 Çarşamba

OYUNCAK

 

Zamanın nesnesiyim ama
Yaptıklarım tarih
Yaratanın oyuncağıymışım
Duyguları da ben yarattım



GAZOZ KAPAĞI
Ayşe’nin kolyesiyim
Ahmet’in arabasına teker
Evcilikte tabak çanak
Başıma taş vurup ezdin
Yinede kızamadım
Sen olmasan önemsizim
Annenin yanına cebinde geleyim


KAĞITTAN GEMİ
Çizgili defter sayfasında
Kayanın atını tutuyor yazılar
Arkadaşım gazete kupürü
Çamurlu sularda içimize çekeriz kiri
Nasılsa çöp olacak bedenimiz
Şimdilik oynayın bizi çocuklar
Deryada kaptanımız olun


DÜNYA
İşte bir dünya
Çevrildikçe oyna
Hesap sorulmaz tanrıya
Ararsanız bulamazsınız.

GÖLGE
Çıtası kırık uçurtmam
Güzelliğin uçamaz
Her adımda benimle yalnız
Cevap bulamamış sorulara sessiz
“Işık kandırırmış” öyle diyorlar
Umut kıranım

25 Ekim 2011 Salı

ESARET

Gecenin  köründe uyanıp işe gidiyorum. Yol karanlık. Issız. Sonra plazanın içindeyim. Bütün kapılara okutuyorum kartları. Açılıyor. Giriyorum camlı kafese.

İçerde ışıl ışıl pırlantalar kolyeler. Kasalarda para. Hiç birine dokunmayıp uzaklaşmaya çalışıyorum. Ancak kurtulmak için açılmıyor kapılar. Anladım, bir bankanın kasa dairesindeyim. Sonra 2 kişilik beyaz koltuğa uzanıyorum, öyle çok uykum var ki.

rüya

Çanakkaleden istanbula vapur koymuşlar istanbul yerine başka vapuruna binmişim
Vapurda kendimde geldiğimde anlamakta zorlandım
Ben nasıl kendimden geçtim
Hay allahım yarın işe nasıl yetişeceğim
Gideceğim yer uzaktan kötümü görünür bozca ada gibi?
Adaya yaklaştık yeşil mavi arası pırıl pırıl sular kayalıklar ve biraz yukarıda çam ağaçları.
Şimdi bu yeşil mavi sularda balık olmak vardı. Bu kıyılırda saatlerce yeşil maviyi seyretmek. SuyaYansıdıkça yüzüm içine girip su olurum.
Vapurdan indim kimseleri tanımıyorum. İş falan kalsın. İnsanlar beklesin. Kalacak hiçbir yer bulamazsam uyku tulumum var.
Dolaşıyorum adayı. 2 katlı evler, avlu gibi geniş balkon, Mor çiçekli, sardunyalı sokaklar.
Bakkala gidiyorum yiyecek bir şeyler almaya. 2 arkadaş edindim. Balkonda, çay, çekirdek, muhabbet..
Vedalaşıp ayrılıyorum yanlarından. Sahile nasıl gideceğimi öğrenmek için merkeze iniyorum. Bakıyorum ki kuzenler toplanmış denize gidecekler bana haber vermemişler. Bende geleyim diyorum istemiyorlar.

Gidiyorum yeni arkadaşlarımın yanına. Balkonda uyudum.
Güneş doğuyor. Vapurlar gelip gidiyor iskeleden.
Hep böyle görsem yeşil maviyi.
Ormana sürüklendim. Ben bu sulara kayalıklardan da girerim.


Sabah oldu. Çalışanlar geldi.
 Güvenlikçiler, polisler tepemde
-Nasıl girdin buraya
 -bilmiyorum ben işe gidecektim. Kartları okuttum buraya geldim. Neden açıldı kapılar sizin güvenlik önlemleriniz bu kadar mı? Görmüşsünüzdür kameralardan hiçbir şeye dokunmadım sadece uyudum koltukta.

-Gördük sadece uyudun. Ama neden uyudun.

-Uykuya ihtiyacım vardı. Ben de işe gitmek istemedim…

17 Ekim 2011 Pazartesi

HAN GEDİĞİ

Sizde keçi olsaydınız, dağları sevseydiniz. Biz han gediğini aştık. Sizde geçebilirsiniz.